4 Ocak 2011 Salı

Rakı Balık

 “Ducunt volentem fata, nolentem trahunt”
(Kader istekli olanı götürür, isteksizi savurur)

Seneca

Güneş, Balık burcunda ve 5. evde. Ay, Başak burcunda. Güneş,  Uranüs’le  90° kare açıda, True Node ile 60° sekstil açıda. Harmonik ya da harmonik olmayan başka açısı yok. Ay, Satürn’le 60° sekstil açıda, Jüpiter’le ve şans noktası Chiron’la 120° harmonik, üçgen açıda. Yıllar içinde duyguların ilerleyici bir şekilde açılması, iş, toplumsal ilişkiler ve zevk verici etkinliklerde başarı, zengin bir aşk hayatı, güçlü duygusal bağlar, duygularla ilgili konularda gurur, aşkta kolay incinebilme ve karşılıklı anlayış beklentisi , aşkın öznesine karşı yüce gönüllülük ve affedicilik, güçlü sezgiler ve bunları güçlü bir analiz yeteneğiyle birleştirebilme, farklı kültürel algılara açıklık, içgörü ve gerçeği birleştirme yeteneği.

Reyhan uyandığında saat ilerlemişti. Pazar günü olduğunu anımsayarak kendi kendine neşelendi. Yatağın içinde şöyle bir döndü, esneyerek gerindi. Yine de kalkması ve evinin yolunu tutması gerekiyordu artık. Üniversiteden eski  arkadaşlarıyla kahvaltı programı vardı ve önce eve uğrayıp, bir duş alıp, kendine gelmek istiyordu. Yanında uyumakta olan erkeğe baktı bir süre. Pencere açıktı ve serin bir rüzgar dolduruyordu odanın içini. Aydın, sarınıp örtünerek uyumaktan hoşlanmazdı. Kışın en soğuk günlerinde bile, şimdi olduğu gibi, yorganın üstünde çıplak yatardı yatakta. Bir sigara yaktı Reyhan; ‘Şu adamın terlediğini göremedik’ diye geçirdi içinden. ‘Teri severim, emek demektir’. Muzip bir şekilde gülümsedi kendi kendine; çıplak bedeninin açıkta kalan ve üşüyen yerlerini iyice yorganın altına doğru çekerek, Aydın’a doğru döndü yatakta. Sabahın ilk sigarasından derin bir nefes çekerek genç adamın bedenini izlemeye başladı. Göğsünü, omuzlarını, kollarını… Gözü ister istemez aşağılara doğru kaydı. Geceki sevişmeyi düşündü. Yeni başlayan bir ilişkinin yüksek heyecanıyla ve hiç yaşamadığı kadar yüksek bir tempoyla birleşmişlerdi. Birkaç ayda nasıl böyle bir noktaya gelebilmişti bu ilişki? Bu denli hızlı gelişebilecek bir yakınlaşmaya çok uzak hissediyordu kendini oysa. Derin bir kırılma sürecinden geçerken, yaşamının onun için kalıcı olacağını düşündüğü bir dönemini istemeyerek de olsa, kırık dökük bir şekilde geride bırakmaya hazırlanırken, duygusal bir boşluğun içinde giderek kendi içine doğru kapanırken ve yalnızlaşırken, birdenbire hiç beklemediği, ruhunun yavaşlayan temposuyla hiç de uyumlu olmayan ani bir duygusal akışın içinde buluvermişti kendini. ‘Bir başkasıyla yaşanan ilişki’. Çok uzun zamandır bunu düşünmemişti  bile Reyhan ama sonra, hayatını altüst eden, aşkın o olağanüstü kırılgan duygusal bağlarının neredeyse tamamını koparan, güven duygusunu kırıp paramparça eden, yerine tepkiyi ve öfkeyi bırakan, parlak ve mutlu bir gelecek tablosunu yerle bir eden beklenmedik ayrılık gelivermişti. Hazır değildi Reyhan bu kopuşa; çok yüksekten düşmüştü yere ve çok yanmıştı canı. İç sıkıntısıyla bir nefes daha çekti sigarasından. Çağan’ı düşündü. Üç yıldan fazladır devam eden ilişkilerine nasıl da indirivermişti darbeyi? Aldatılmak her kadının kaderi midir acaba? Yaptığından pişman olmuştu Çağan ama Reyhan’ın kristal kalbi kırılmıştı bir kere. Aradan aylar geçmesine rağmen Çağan’a duyduğu tepki ve kırılma tam olarak geçmemişti. Aralarındaki insani bağı koruyarak zaman zaman görüşüyorlardı ama hepsi o kadar işte. Bazen eski anılara dalıp gidiyor sonra da aniden ruhu kaynıyor, düşüncelerinde Çağan’la öfkeyle hesaplaşırken buluveriyordu kendini. Özellikle yalnız kaldığı anlarda ağırlaşan bir duygusal cenderenin içine sıkışıyordu. Aydın tanışmalarının ilk günlerinde ‘kalbin soğudu mu peki Çağan’a karşı?’ diye sormuştu Reyhan’a. Kısa bir tereddütten sonra ‘hayır’ demişti Reyhan. Ne aşkı bitmişti, ne de öfkesi. Çağan’ın defalarca özür dilemeleri, telefonda ağlamaları ve kendini affettirme çabalarına rağmen bir adım bile atmamıştı Çağan’a doğru. Oysa Çağan içtendi; Reyhan da farkındaydı bu içtenliğin. Buna rağmen, öfkesi kontrol ediyordu benliğini. Yaşadığı duygusal kırılmaya yenik düşüyordu.
Aydın’la tanışmaları da tanrısal bir işarete bağlıydı sanki. Tam da gereken zamanda, tam istediği profilde bir adam. Aydın neredeyse hiç şans tanımamıştı ona; içinde bulunduğu duygusal tutulmayı umursamamış, basitçe elini uzatmış ve seçeneği ona bırakmadan güçlü bir şekilde tutmuştu Reyhan’ın dalgalanan ruhunu. Öylesine hızlı ve öylesine keskin bir şekilde yaklaşmıştı ki, hareketsiz bırakmıştı Reyhan’ı. Teklifsiz davranışlarını, pat diye elini tutuvermesini, hayatı hafife alan krema kıvamındaki ruhunu, taşıdığı özgürlük duygusunu, ruhundan taşan hüzünle karışık neşeyi ve tazeliği, hayata bağlılığını, onu hayata bağlayan unsurların ve haz nesnelerinin sıradışılığını ve estetiğini sevmişti Reyhan adamda. En çok da kendine güven duygusundan etkilenmişti Aydın’ın. Kendisine yönelen bu sıcak, güçlü ve içtenlikli duyguyu boşa çıkarmak istememişti. İlk sevişmelerinde ağlamıştı yatakta. Bir devrin kapanması ve yeni bir devrin başlaması. Bir kopuş ve yeni bir başlangıcın ilk anları. Hüzünle karışık umut, hazzın karşısında pişmanlık. Aynı potanın içinde eriyen, birbirinden ayırt edilemeyen, her an karşıtına dönüşerek ruhu harmanlayan bir duygular senfonisi. Anımsadıkça utanç hissediyordu hala. Aydın, bu duygu patlamasını ve Reyhan’ın yaşadığı karmaşayı anlamış ve göz yaşlarını öpmüştü onun.  

Satürn, Akrep burcunda ve 1. evde. Ay’la 60° sekstil açıda, Merkür’le 120 ° harmonik, üçgen açıda. Harmonik olmayan açısı yok. Ağırbaşlı, olgun, kuralların ve düzenin farkında, derin düşünebilen, hedefe yönelik, kararlı, dayanıklı, kendine güvenli, bazen umutsuz ve içe kapanık, etkileyici, kriz durumlarında soğukkanlı, ihtiyatlı. Kritik durumlarda nerede durduğundan emin olabilmek için, başkalarına karşı mesafeli durma eğilimi. Hayatı hafife almayan, ilkeli ve sorumluluk sahibi bir duruş.Düşünme sürecinde mantık ağırlıklı, duygusal kararlardan uzak Karar vererek mantıklı davranma tutumu, duygusal davranışlardan uzak olma. Amaca yönelik çabalarda her alanda başarı.

Sigarasını bitirip yataktan çıktı ve giyinmeye başladı. Bu odaya, çevresindeki yabancı eşyalara, bu yatağa, yatakta uyumaya devam eden adama ait olup olmadığını hissetmeye çalıştı. Çağan’la iki gün sonraki randevusu geldi aklına. Akşam yemeğine davet etmişti Çağan Reyhan’ı. ‘Uzun zamandır yapmadığımız bir şey yapalım’ demişti. ‘Bir rakı balık akşamına ne dersin?’...

-Günaydın
-‘Günaydın. Uyandın mı?’ dedi Reyhan Aydın’a doğru dönerek ve gülümseyerek. Aynanın önünde sütyeninin kopçasını iliklemeye çalışıyordu.
-Çok güzel görünüyorsun.
Kendi çıplaklığının ve açık pencereden odaya dolan soğuk havanın farkına vardı. Hemen yorganın altına doğru kaydı.
-‘Sen de çok güzel görünüyordun’ dedi Reyhan imalı bir şekilde gülerek. Tek parça siyah elbisesini de üzerine geçirdiğinde çıkmaya hazırdı artık. Yatağın yanına doğru yürüyüp, kenarına oturdu, bacak bacak üstüne attı ve saçlarını okşamaya başladı Aydın’ın. Siyah elbisesinin içinde, göz alıcı bir güzelliği vardı kadının. ‘Bir kadın, sabah uyandığında güzelse, güzeldir’. Parmaklarını saçlarında gezdirirken sevecenlikle bakıyordu Aydın’a. Eğilip dudaklarından öptü.
-Ne zaman görüşeceğiz tekrar? diye sordu Aydın.
-‘Biliyorsun, şimdi bile burada olmamalıydım’ dedi Reyhan, kederli bir ses tonuyla. ‘Kendimizi tutamıyoruz ve…’ Bir süre tereddüt ederek durdu. ‘…ve giderek sana doğru çekiliyorum ben.’
-‘Anlıyorum’ dedi Aydın. ‘Haklısın’.
-‘Senin için zor olduğunu biliyorum. Birbirimizi severken ve istek hissederken uzak durmaya çalışıyoruz. İnan ki benim için de zor senden uzak olmak. Ama konuşmuştuk, anlaşmıştık seninle, unutma. Üstelik bizi bu yola iten sensin.’
Aydın başını salladı. Pek de isteyerek girmemişlerdi aslında bu yola. Reyhan’ın Çağan’a karşı duygularının eksilmediğini farkettiğinde, ikisi arasındaki aşkın bitmediğini de anlamıştı. Gönülsüzce de olsa geri çekilme gereği duymuştu Aydın.   ‘Ah, o doğrudan şaşamayan nesnel bakış. Ah, o doğruda durmanın felsefesi’. Birkaç hafta boyunca hiçbirşeyi umursamadan devam eden ilişkileri, bir süre sonra gölgelenmeye başladı. Reyhan zaman zaman umutsuzluğa ve tereddüte düşüyordu; ruhunun dalgalandığı bu anlarda Aydın onu sarıp sarmalıyor, uzun uzun hayat hakkında, ilişkiler hakkında konuşuyorlardı. ‘Üslüp önemlidir’, diyordu, ‘ne yaptığın değil, nasıl yaptığın önemlidir’. Aldatmanın uzun ve köklü ilişkilerde ayrılık nedeni olmayabileceğini, karşılıklı ilişkide eritilebileceğini, hatta bazı durumlarda ilişkiyi güçlendirebileceğini söylüyordu. Ortada yaşanan bir ilişkileri varken, açıkça Çağan’a doğru yöneltme gereği duyuyordu Reyhan’ı. ‘Seni öldürmeyen şey, seni güçlendirir’ demişler; insanlar böyle bir kırılmadan sonra yeniden biraraya gelebilirlerse, eskisinden daha sağlam bir zeminde sürdürebilirler ilişkilerini. ‘Aşkın sınanmasıdır aldatma’ diyordu; ‘hayatın içinde sınanmayan ilişkiler zayıf kalır, kök salamaz, çürür, yavan olur. Belirsiz bir anda, saçma sapan belirsiz bir nedenle kopar gider’. Diğer taraftan Reyhan’la ilişkisinden de vazgeçmiyordu Aydın. Birlikte oluyorlardı, karşılıklı pek çok haz nesnesini taşıyorlardı ilişkilerine ve ister istemez bir bağ oluşuyordu aralarında. Reyhan ilk anda Aydın’ın bu iki uçlu yaklaşımı karşısında şaşkınlığa uğradı. Daha sonra ilişkinin akıcılığına kaptırdı kendini bir süre. Konuşulanlar yavaş yavaş anlam kazanmaya başladı. Hem Aydın’la yaşadıkları ilişkiden haz alıyor ve yükseliyordu, hem de Çağan’a dönme ve kaldığı yerden devam etme arzusu yakıcılığını hissettirmeye başlamıştı. Bir tercih yapması gerekiyordu Reyhan’ın ve bu tercih son dönemde ruhunda şekillenmeye başlamıştı aslında. Reyhan kararını verdi. Çağan’la yeni bir başlangıç yapmak istiyorsa, Aydın’dan uzak durmalıydı. Yakın oldukları durumda, bu olanağı bulamayacaktı. Yakın oldukları durumda, kendisini çekip çıkarmakta zorlanacaktı bu ilişkinin içinden. Tamamen Aydın tarafından yaratılan bu açık meşruiyet zemininde, izin istedi ondan. Aydın’dan, Çağan’a yaklaşmak için izin istedi. Görüşmeye devam ettikleri durumda, Çağan’a yaklaşmanın olanağını bulamayacağını söyledi ona. İki uca birden savrulma eğilimi taşıyan duygularını, karar vererek bir uçta toplamak istediğini söyledi. Aydın sıkı sıkı tuttuğu Reyhan’ın ruhunu, yavaşça bıraktı elinden. Reyhan’ın istediği hukuka uydu, inisiyatifi bıraktı  ve geri çekildi.    

Yükselen burç Akrep. Yönetici gezegeni Mars, Koç burcunda ve 6. evde. Mars, gündüz yöneticisi olduğu Koç burcunda asalet kazanmış durumda. 6. Ev, ‘Köleler Evi’dir ve kötücül bir alandır. Mars, 6. evde bulunmaktan haz duyar. Uranus ve Neptünle 120 ° harmonik, üçgen açıda. Harmonik olmayan sert açısı yok. Zeki, ağzı sıkı ve mesafeli duruş, ihtiraslı ve uçlarda bir hayat. Kader, yaşamın ya çok trajik ya da çok şanslı olmasını sağlayabilir. Duygularda derinlik ve aşık olunan insana karşı güçlü bağlar. Yaşamın bir anında, kişiyi derinden etkileyen dramatik bir olay ve buna bağlı olarak egonun dışavurumlarının köklü bir şekilde değişmesi. Zengin bir cinsel hayat ve cinsel ilişkide tutku.

Kadıköy – Beşiktaş vapurunun arka bölümündeki rahat koltuklardan birine oturdu Reyhan. İstanbul henüz sokağa taşmamıştı. Sakin ve sabırlı bir dinginlikle yeni bir pazar günü telaşının başlamasını bekliyordu yaşlı kent. Açık bölümde kendisinden başka oturan yoktu. Sabahın erkence bir saati olduğunu düşündü ve sigara yasağına aldırmadan bir tane yaktı. Avcunun içine doğru saklayarak bir nefes çekti sigarasından. Dumanın Haydarpaşa istasyonuna doğru dağılarak savrulmasını izledi bir süre. Birdenbire hareketlenen hayatını düşünmeye başladı.  
Çağan’dan intikam almak için mi birlikte olmuştu Aydın’la? Böyle bir amacı yoktu; hatta ısrarla kaçınmaya çalışmıştı bu duygudan ama işte olan olduktan sonra, yüreğinin soğumaya başladığını da hissediyordu garip bir şekilde. Eskisi kadar kırılgan ve tepkili değildi Çağan’a karşı. Onu özlüyordu. Birlikte geçirdikleri zamanın sıcaklığını, yıllar içinde damla damla biriken o güçlü aidiyet duygusunu, yaşanmışlığın ve kişisel tarihlerinin yarattığı ortak birikimi, eski evini, onları evli sanan komşularını, bakkal Rıza efendiyi, eski yaşamında ne varsa, kim varsa hepsini özlüyordu. Bir tarafında alıp götüren bir heyecan, tutkulu bir cinsellik, uçarı hazlar, diğer tarafında yaşanmışlığın yarattığı derin ve sağlam duygular. Bu ikilemin içinden çıkmayı başaracaktı. Aydın’ın ‘Vazgeçmek zorunda değilsin. Her ikimizi birden tercih et.’ önerisi geldi aklına. Kendi kendine gülümsedi, istekle ve heyecanla bir nefes çekti sigarasından. ‘Başka bir zamanda, başka bir dünyada, belki.’ Aydın’la tanışmasından hemen önce yaşadığı küçük kaçamağı düşündü sonra. Bora, Çağan’dan ayrıldığını duyunca nasıl da bıkıp usanmadan dolaşmıştı peşinde günlerce? Tuhaf bir çekilme duygusuna kapılarak yaklaşmıştı Bora’ya. Yüksek bir duygusallık ya da cinsel çekim gibi keskin bir duygu değildi hissettiği. Bora’nın günler geçmesine rağmen azalmayan ilgisinden etkilenmişti. Haftalardır süren kırılma duygusunun, haksızlığa uğramışlığın, hiçe sayılmışlığın en etkili ilacını sunmuştu Bora. İlgi. Sadece bir gece geçirmişlerdi sonrasında. Pek çok açıdan kötü bir gece. Sonra da pişmanlık ve düş kırıklığıyla uzaklaşmıştı Bora’dan. Yine de, hissettiği kırılma duygusunun azalmasına yardımcı olmuştu bu olay. ‘İnsan ruhunun ne tuhaf refleksleri var’.  Zaman zaman yakıcı bir şekilde Çağan’ı incitme isteği hissediyordu içinde. Özellikle yalnızken ve o bıktırıcı sıkıntı duygusuna yenik düştüğü anlarda, şiddetle hissettiği bir duyguydu bu. ‘Kırılan ego, böyle tamir ediyor demek ki kendisini’. Doğrudan doğruya intikam duygusuyla hareket etmediği için içten içe gurur duydu kendisiyle.   
Çağan’la giderek oturmaya başlayan iletişim, bir noktaya gelecek gibi görünüyordu. Henüz ayrı oldukları dönemde geçirilen zamanı konuşmamışlardı. Reyhan, Çağan’ın bu dönemde yaşananlarla ilgili sorun yaşamasından ve kırılarak uzaklaşmasından çekiniyordu. Yaşadıklarını bütün açıklığıyla anlatmak da zor geliyordu doğrusu. Ruhunda Çağan’a karşı taşımak zorunda olduğu bir yük gibiydi yaşananlar. Aldatılmışlığın yarattığı kırılmayı, Aydın’la yaşadığı ilişkiyle dengelemiş  ve uzaklaşmıştı bu duygudan. Şimdi artık, Çağan’ı da incitmeden ait olduğu yere dönmekteydi sıra. Aydın’la yaşanan ilişkinin bir meşruiyeti vardı belki ama Bora konusunu nasıl açıklayacaktı ki? İçi sıkılıyordu düşündükçe. Çağan da, belki de Reyhan’ı ürkütmemek için, bu dönem hakkında konuşmuyordu hiç. Yavaş yavaş kapatıyordu aralarındaki mesafeyi ama kesin bir biçimde eski ilişkilerine dönmek istediğini belli ediyordu. Geçen hafta sonu, birlikte geçirilen uzun bir günün sonlarına doğru, artık dayanamayıp Reyhan yöneltmişti kritik soruyu Çağan’a.
-Sen benim bu dönemde neler yaşadığımı biliyor musun Çağan?    
-‘Sormaya hakkım var mı ki?’ diye yanıtlamıştı Çağan soruyu. Sesinin titremesine engel olamamıştı ama. Belki de konuşmak zorunda kalmazlardı bütün bunları. Belki de, geçmişin üzerine kalın bir perde çekip, yeni ve taze bir başlangıç yapmaya karar verebilirlerdi. Reyhan bütün benliğiyle böyle olmasını istedi. İki gün sonraki rakı balık randevusu geldi yine aklına. Dananın kuyruğu bu buluşmada kopacaktı. Eksiksiz ve kararlı olmalıydı Reyhan. Kopmalı ve yeniden bağlanmalıydı.
Vapurun Beşiktaş iskelesine hafifçe çarpmasıyla yolculuk sona erdi. Reyhan düşüncelerinden sıyrılıp yerinden kalktı ve vapurdan indi. İskeleden evine doğru yürüyerek uzaklaşırken, aklı kesik kesik yaşadıklarına kayıyordu. İçinde geçmişe yönelik heyecan ve geleceğe yönelik tedirginlikle, yürüdü.

Venüs, Koç burcunda ve 6. evde. Venüs Koç burcunda zararlıdır. Mars’ın yönetimindeki bu burçta aşkı çabuk tüketebilir. Zor bir ev olan 6. evde iyi bir konumlanışa sahip. Neptün ve tepe noktasıyla (Medium Coeli, MC) 120 ° harmonik, üçgen açıda. Mars’la, 0 ° harmonik birleşme açısında. Harmonik olmayan  açısı yok. İlişkilerde canlı, ancak kontrolsüz, eldekileri çarçur eden. İş hayatında hafif tembellik. Kader, iş hayatında son derece yumuşak ve çekici yöneticilerle çalışma olanağı sağlayabilir. Bu yakınlaşma yöneticiyle bir aşk ilişkisine de dönebilir.

Birlikteyken zaman zaman gittikleri Kuruçeşme’deki balık restoranında, cam kenarındaki bir masada karşılıklı oturuyorlardı. İstanbul boğazının eşsiz manzarası uzanıyordu önlerinde. Yemeklerini sipariş ettikten sonra, Reyhan elini tuttu Çağan’ın. Son birkaç haftadır bilinçli bir yakınlaşma çabası içindeydi Çağan’a doğru. Eskisine benzer yüksek bir duygu ilişkisini yakalayacak gibi görünüyorlardı. Yoksunluğunu hissettiğini duygular, birkaç yakın görüşmeden sonra hemen geri gelmiş, ruhundaki boşluklara yerleşmiş,  aylardır sigara içmeyen bir tiryakinin ilk sigarasından bir nefes çeker gibi, doygun bir dinginlik sağlamıştı. Heyecanlı ve mutluydu Reyhan. Yaşamına kaldığı yerden devam edebilecekti.
Önce rakı geldi. Sonra mezeler, balık derken, koyu bir sohbet başladı aralarında. Buzlar erimişti ve eski sıcaklığını kazanıyordu ilişkileri. Mimikler, ağızlarından çıkan sözcükler, jestler, cilveler, imalar, iletişimin o hassas çizgisinin üzerinde, durgun akan bir nehir gibi düzenli ve sorunsuzca akıyordu aralarında. Suya sabuna dokunmadan pek çok şey konuştular yemek sırasında. Neşelendiler, hüzünlendiler, çakır keyf bir sarhoşluğun kollarına bıraktılar kendilerini. Sonra beklenmedik bir anda, beklenmedik bir açıklıkla sordu Çağan.
-Kimle birlikte oldun Reyhan?
Birisiyle birlikte olup olmadığını sormuyordu. ‘Kimle birlikte oldun?’ diyordu. Anlamıştı demek. Belki de şimdiye kadar bu soruyu soramamış olmasının nedeni, alacağı yanıta dayanıp dayanamayacağını bilememesindendi. Sesinde tedirginlik ve keder vardı Çağan’ın. Başının üzerinde bir süredir beklemekte olan giyotinin, artık bu akşam hedefine doğru ineceği belli olmuştu. Soğuk çeliği ensesinde hissediyordu. Reyhan’dan daha fazla yanacaktı canı, bunu biliyordu. ‘Ne ekersen onu biçersin’. ‘Rüzgar eken, fırtına biçer.’ Onları bu akşam, bu rakı balık masasında buluşturan kaderi Çağan yaratmıştı. O sebep olmuştu bütün bunların yaşanmasına. Yıllar boyunca binbir emekle ve yaşanmışlıkla örülen bir ilişkiyi hiçe sayarak aldatmıştı Reyhan’ı. Çirkin bir şekilde, Reyhan’ın hiç de haketmediği bir şekilde yapmıştı bunu. Bir ay boyunca hem de. Olanlar Çağan’ın hatasıydı ama, belki de Reyhan’ın kaderiydi bu aynı zamanda ve Çağan yalnızca bu kaderin bir aracıydı. Tıpkı Aydın gibi. Ya da Bora gibi...
-Bunları konuşmak zorunda mıyız Çağan? dedi Reyhan. Soruyu o anda pek beklemediği belliydi.  ‘Çok incindik zaten. Yeni bir başlangıç yapamaz mıyız?’
Çağan gözlerini Reyhan’ın gözlerine dikti. Net bir şekilde yanıtladı sonra.
-‘Hayır. Bilmek istiyorum ne yaşadığını. Bunun üzerine yeni bir başlangıç yapabiliriz ancak.’
Reyhan çaresiz hissetti kendisini. Anlatmak zorundaydı, aksi düşünülemezdi bile. Üzgün gözlerle baktı Çağan’a. Hafifçe öksürdü, sesi takılacak gibiydi sanki.
-‘Aydın’la birlikte oldum’ dedi. ‘İki aydan fazla sürdü ilişkimiz. Son bir aydır da ayrıyız. Ara sıra görüşüyoruz yine de...’
-‘Aydın kim? Nasıl tanıştınız?’
-‘İşyerinden’ dedi Reyhan. ‘Yöneticilerden birisi. Bağlı olduğum yöneticim değil ama yaptığım bazı işleri o yönetiyor.’
Uzun bir sessizlik oldu. Ne Çağan ne de Reyhan bozmaya cesaret edemiyorlardı bu sessizliği. Giyotin hedefine inmişti. Çağan, kuşkunun pençesinde çektiği azaptan kurtulmuş, gerçeğin derinliğinde boğulmuştu artık. ‘Beklemek, ölümden beter’ demişler. Tuhaf bir rahatlama duygusunun yayılmaya başladığını hissetti.
-Bir de...Bora var. Anlatmaya değmez küçük bir olay.  
Çağan parçalanmış hissediyordu kendini. Reyhan’ın bu denli açık ve keskin adımlar atabileceğine inanmak istememişti bir türlü. Bu sonu hakettiğini, başına gelenlere kendi davranışlarının neden olduğunu düşündü. Sonra da, bu denli kırılmış olmasına rağmen, Reyhan’ı sevdiğini hissetti. Daha zor bir süreç başlayacaktı aralarında. Her ikisinin de birbirlerine dikkatli yaklaşmasını gerektirecek, hassas bir dönem geçireceklerdi önce. Ancak bundan sonra, olağan akışına kavuşabilirdi ilişkileri. Reyhan, Çağan’ın aklından geçenleri okumuş gibi:
-‘Seni seviyorum ben Çağan’ dedi. ‘Çok kırıldım. Senin de incindiğinin farkındayım. Ama bizim bir tarihimiz var. İçimden çıkarıp çöpe atamıyorum onu’.
Çağan uzandı öptü Reyhan’ı. Bir şeyler söyleyecekmiş gibi yaptı, ama küçük bir öksürükten başkası çıkmadı boğazından.
-‘Evimize gidelim mi artık?’ diye sordu Reyhan. Zaman zaman içine düştüğü duygu karmaşasını hissetmeye başladı yine. Yükseldi, yükseldi ve zirveye ulaştığında patladı. Hüzün, keder, kızgınlık, intikam, aşk, şefkat, aidiyet.. Gözlerinden ip gibi yaşlar inmeye başladı Reyhan’ın. Çağan’ın vereceği yanıttan emindi.

23.12.2009, Ataşehir